31 Ocak 2012 Salı

13. Soru

13. EN ESKİ CANLILARIN KOMPLEKS YAPILARI, EVRİM TEORİSİNİ NASIL ÇÜRÜTÜR?


Canlılar fosil kayıtlarında belirli bir sıralama içinde yer alırlar. Bu sıralama en eskiden yeniye doğru incelendiğinde mikroorganizmalar, omurgasız deniz canlıları, balıklar, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler biçimindedir. Evrim savunucuları bu sıralamayı ön yargılı bir biçimde yorumlayarak evrim teorisine delilmiş gibi göstermeye çalışırlar. Evrimcilerin iddiasına göre, canlılar basitten komplekse doğru bir gelişim göstermiş, bu gelişim içinde de canlı türleri çeşitlenmiştir. Örneğin evrimciler300 milyon yıllık fosiller incelendiği zaman insan fosillerine rastlanmamasını buna delil olarak gösterirler. Türk evrimcilerden Aykut Kence şunları söylemektedir:

"Evrim teorisini geçersiz kılmak mı istiyorsunuz? O zaman gidin Kambriyen devrinin fosilleri arasında insan fosilleri de bulun! Bunu yapan adam evrim teorisini geçersiz kılmış olur, bu buluşu için Nobel ödülü bile alır."(51)

İLKELDEN KOMPLEKSE DÖNÜŞÜM SIRASI HAYALDİR

Kence'nin sözlerinde şekillenen bu evrimci mantığı ele alalım. Öncelikle canlıların basitten komplekse doğru değişim gösterdiği ifadesi, gerçeği yansıtmayan evrimci bir ön yargıdır. Bu evrimci iddiayı ele alan ABD'li biyoloji profesörü Frank L. Marsh, Variation and Fixity in Nature(Doğada Çeşitlilik ve Sabitlik) adlı kitabında, "canlılar basitten komplekse doğru ilerleyen, kesintisiz, sürekli bir seriye oturtulamamaktadır" der.
Trilobit fosili

Bilinen tüm hayvan filumlarının tamamına yakınının Kambriyen devirde aniden ortaya çıkmış olması, evrimcilerin bu konudaki iddialarını çürüten çok güçlü bir delildir. Dahası, aniden ortaya çıkan bu canlılar, evrim teorisinin varsayımlarının tam aksine, basit değil kompleks vücut yapılarına sahiptirler.

Sert kabukları, boğumlu vücutları ve kompleks organları ile çok karmaşık canlılar olan trilobitler bunlardan biridir. Fosil kayıtları, trilobitlerin gözleri hakkında dahi çok detaylı tespitler yapılmasını mümkün kılmıştır. Bir trilobit gözü yüzlerce küçük petekten oluşur ve bu peteklerin her birinin içinde çift mercek yer almaktadır.Bu göz yapısı tam bir tasarım harikasıdır. Harvard, Rochester ve Chicago Üniversiteleri'nden jeoloji profesörü David Raup; "Trilobitlerin gözü, ancak günümüzün iyi eğitim görmüş ve son derece yetenekli bir optik mühendisi tarafından geliştirilebilecek bir tasarıma sahipti" demektedir.(52) Konunun bir diğer ilginç yönü, aynı göz yapısının günümüzdeki sineklerde de yer almasıdır. Yani 520 milyon yıldır aynı göz yapısı devam etmektedir.

Kambriyen devrindeki olağanüstü durum, Charles Darwin Türlerin Kökeni'ni kaleme alırken de az çok biliniyordu. O devrin fosil kayıtlarında da, Kambriyen devrinde çok farklı canlıların çok kompleks yapılarıyla ve bir anda ortaya çıktığı tespit edilmişti. Bu yüzden Darwin Türlerin Kökeni adlı kitabında bu konuya değinmek durumunda kaldı. O sıralarda Kambriyen devri "Siluryen devri" olarak tanımlanıyordu. Darwin ise "Bilinen Eski Fosil Kayıtlarında Farklı Türlerin Aniden Ortaya Çıkışı Üzerine" başlığı altında bu konuya değinmiş ve Siluryen devri hakkında şöyle yazmıştı:
Charles Darwin

Siluryen devrine ait trilobitlerin, bu devirden çok daha önceleri yaşamış olan ve bilinen hayvanların hiçbirine benzemeyen bir tür kabuklu hayvandan evrimleştiği konusunda hiç kuşkum yok... Sonuçta, eğer benim teorim doğruysa, en eski Siluryen tabakasının oluşumundan önce, çok uzun zaman dilimleri geçmiş olmalı, Siluryen devrinden bu güne kadar geçmiş olan zaman kadar uzun zaman dilimleri. Ve henüz bilinmeyen bu zaman dilimleri içinde dünya canlı yaratıklarla dolup taşmış olmalı. Bu büyük zaman dilimlerine ait fosil kayıtlarını neden bulamadığımız sorusu karşısında ise verebilecek tatmin edici bir cevabım yok.(53)
Türlerin Kökeni kitabı



Darwin "eğer teorim doğruysa, dünya Siluryen (Kambriyen) devri öncesinde yaşayan canlılarla dolup taşmış olmalı" demişti. Bu canlıların neden hiçbir fosili olmadığı sorusuna ise, tüm kitabı boyunca tekrarladığı "fosil kayıtları çok yetersiz" bahanesiyle cevap bulmaya çalışmıştı. Ama bugün fosil kayıtlarının yeterli olduğu da, Kambriyen devri canlılarının bir ataları olmadığı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu ise Darwin'in "eğer teorim doğruysa" diye başladığı cümlesini geri çevirmemizi gerektirmektedir; Darwin'in varsayımları tutmamıştır ve dolayısıyla teorisi doğru değildir.

Canlılığın basitten komplekse doğru gelişmediğini, ilk ortaya çıktığı anda zaten son derece kompleks olduğunu gösteren bir başka örnek de fosil kayıtlarına göre 400 milyon yıl önce ortaya çıkmış olan köpekbalığıdır. Bu canlı, kaybettiği dişlerinin yenilenmesi gibi, kendisinden milyonlarca yıl sonra yaratılmış birçok canlıda bile bulunmayan üstün bir özelliğe sahipti. Memeliler ile memelilerden yüz milyonlarca sene önce yeryüzünde belirmiş ahtapotların göz yapılarının son derece benzer olması, aynı kompleks yapı ve sistemleri içermesi de buna örnek olarak verilebilir.


Kromozom sayıları ile canlıların kompleks yapıları birbiriyle bağlantılı değildir. Bu, evrim teorisinin iddialarını çıkmaza sokan bir gerçektir.

Tüm bu örnekler canlı türlerinin yeryüzünde belirmelerinde basitten komplekse doğru bir sıralama olmadığını ortaya koymaktadır.

Bu gerçek, canlılık üzerinde yapılan şekilsel, işlevsel ve genetik incelemelerin sonuçları değerlendirilerek de görülmüştür. Örneğin şekil ve büyüklük olarak bakıldığında, fosil tabakalarının alt katmanlarında yer alan birçok canlının kendilerinden sonra ortaya çıkan canlılara kıyasla daha büyük kütleli olduklarını görürüz (dinozorlar gibi).

Canlıların işlevsel özellikleri incelendiğinde de aynı gerçekle karşılaşırız. Yapısal gelişimleri ele alındığında kulak da "ilkelden komplekse doğru gelişim" iddiasını yalanlayan bir örnek oluşturur. Amfibiyenlerde orta kulak boşluğu mevcutken, bunlardan daha sonra ortaya çıkan sürüngenlerde tek kemikçiğe dayalı daha basit bir işitme sistemi vardır ve orta kulak boşluğu yoktur.

Genetik incelemeler de benzer sonuçlar ortaya koymaktadır. Yapılan araştırmalar kromozom sayılarının canlıların kompleksliklerini yansıtan bir sıra oluşturmadığını göstermiştir. Örneğin, insanda 46 olan kromozom sayısı, Copepode yengeci için 6, mikroskobik bir canlı olan radiolaria içinse tam 800'dür.

CANLILAR KENDİLERİ İÇİN EN UYGUN ZAMANDA YARATILMIŞLARDIR

Fosil kayıtları incelendiğinde karşımıza çıkan asıl gerçek, canlıların yeryüzünde kendi yaşamları için en uygun dönemlerde belirdikleridir. Tüm canlıları mükemmel tasarımlarla yaratan Allah, onların yeryüzünde ortaya çıktıkları dönemleri de ihtiyaçlarına uygun olarak belirlemiştir.

Örnek olarak yeryüzünde en eski bakterilere ait fosillere rastladığımız 3.5 milyar öncesinin yeryüzünü ele alalım. Bu dönem pek çok kompleks canlının ve insanın yaşamını sürdürmesi için atmosfer şartları ve ısı açısından kesinlikle elverişli değildir. Bu uygunsuzluk, evrimci Kence'nin, "evrimi geçersiz kılmak isteyene insan fosili bulma önerisi"nde bulunduğu Kambriyen devri için de geçerlidir. 530 milyon yıl öncesini ifade eden bu devir, beslenme şartları yönünden insan için kesinlikle uygunluk göstermez. (Bu devirde tek bir kara canlısı dahi yoktur).

Sonraki devirlerin büyük çoğunluğu için de durum aynıdır. Fosil kayıtları incelendiğinde insanın yeryüzünde varlığını sürdürmesi için gerekli şartların ancak birkaç milyon yıl önce sağlandığı görülür.Bu durum diğer tüm canlılar için de geçerlidir. Her canlı grubu, kendisi için uygun şartlar sağlandığında, yani "zamanı geldiğinde" ortaya çıkmıştır.

Evrimciler bu gerçek karşısında büyük bir çarpıtma yapar ve sanki bizzat bu uygun şartlar canlıları yaratmış gibi bir anlatım kullanırlar. Oysa uygun şartların sağlanması, sadece canlıların "zamanının geldiğini" göstermektedir. Canlıların ortaya çıkması, ancak bilinçli bir müdahaleyle, yani doğaüstü bir yaratılışla mümkündür.

Dolayısıyla canlıların kademeli şekilde ortaya çıkması, evrimin değil,onları yaratan Allah'ın sonsuz aklının ve bilgisinin bir kanıtıdır. Yaratılan her canlı grubu, bir sonrakinin varlığı için gerekli şartları sağlamış ve bizler için çok uzun bir zaman dilimi içinde, tüm canlılar ekolojik bir denge kurularak yaratılmıştır.

Öte yandan, bu uzun zaman diliminin sadece bizim için uzun , Allah katında ise tek bir "an" olduğunu da bilmek gerekir. Zaman, sadece yaratılmışlar için geçerli bir kavramdır.Allah, zamanın da yaratıcısı olarak zamandan münezzehtir. (Detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Zamansızlık ve Kader Gerçeği, Global Yayıncılık)

Evrimciler, bir canlı türünün diğer bir canlı türüne dönüştüğünü göstermek istiyorlarsa, yapmaları gereken şey, bu canlıların yeryüzünde kademeli olarak ortaya çıktıklarını göstermek değildir. Ortaya koymaları gereken delil, bu farklı canlı türlerini birbirine bağlayan geçiş formlarının fosilleridir. Çünkü denizanasının balıklara, balıkların sürüngenlere, sürüngenlerin kuş ve memelilere dönüştüğünü iddia eden bir teorinin bunu kanıtlayan fosiller bulması zorunludur. Darwin de bunu kabul etmiş, bu fosillerden "sayısız" örnek bulunması gerektiğini, ancak elinde hiçbir örnek bulunmadığını yazmıştır. Ondan bu yana geçen 150 yıldır da yine hiçbir ara form bulunamamıştır. Evrimci fosil bilimcilerden Derek W. Ager'in kabul ettiği gibi, fosil kayıtları, "kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar" göstermektedir.(54)

Sonuçta, doğa tarihi, canlıların tesadüflerle oluşmadıklarını, uzun zaman dilimleri içinde, aşama aşama yaratıldıklarını göstermektedir. Bu ise, yaratılış hakkında Kuran'da verilen bilgilerle tam bir uyum içindedir. Allah Kuran'da tüm evrenin ve canlıların "altı gün" içinde yaratıldığını bildirmektedir:

Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? (Secde Suresi, 4)

Ayette geçen "gün" ifadesi (Arapça yevm) uzun zaman dilimleri anlamına da gelmektedir. Yani Kuran'da tüm doğanın bir anda değil, farklı zaman dilimleri içinde yaratıldığına dikkat çekilmektedir. Modern jeolojinin bulguları ise, bu gerçeği teyideden bir tablo ortaya koymaktadır.

51 Evrim Kuramı Konferansı, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi, 3 Haziran 199852 David Raup, "Conflicts Between Darwin and Paleontology", Bulletin, Field Museum of Natural History, cilt 50, Ocak 1979, s. 24
53 Charles Darwin, The Origin of Species: A Facsimile of the First Edition, Harvard University Press, 1964, s. 313-314
54 Derek A. Ager, The Nature of the Fossil Record, Proceedings of the British Geological Association, cilt 87, 1976, s. 133

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder