Hürriyet Gazetesinin Kuş Tüyleri Yanılgısı
3 Şubat 2002 tarihli Hürriyet gazetesinin "Hürriyet Bilim" adlı ekinde, "Erkek kuşlar neden daha renkli?" başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazıda, tavuskuşlarında ve diğer bazı kuş türlerinde, erkeklerin çok daha renkli ve gösterişli tüylere sahip oldukları belirtiliyor ve "Bilim adamlarının bu konudaki araştırmaları sonucunda vardıkları sonuçların Darwin’in 1871’deki teziyle örtüştüğü" ileri sürülüyordu. Oysa gerçekte ortada Darwin’in teziyle örtüşen bir bilimsel bulgu yoktur.
Hürriyet’in sözünü ettiği konu, canlıların özelliklerinin evrimci bir önyargı ile yorumlanmasından ve bu yoruma dayalı senaryolar üretilmesinden başka bir şey değildir.
Söz konusu haberin konusu, Darwin’in 1871’de yayınlanan The Descent Of Man, And Selection In Relation To Sex (İnsanın Türeyişi ve Seksüel Seçme) adlı kitabında ortaya atılan tezdir. Darwin bu kitapta insanın kökenine dair bugün evrimcilerin bile dile getirmekten utandıkları ırkçı görüşler öne sürerken, bir yandan da canlılardaki bazı yapıların "seksüel seçme"nin eseri olduğunu iddia etmiştir. Seksüel seçme, bir hayvan topluluğundaki daha güçlü ve gösterişli bireylerin, karşı cins tarafından daha cazip bulunması ve bu yolla daha fazla üremeleri anlamına gelir. Örneğin bu mantığa göre, kimi erkek kuşların gösterişli renk ve desenleri, dişilerin daha gösterişli erkekleri tercih etmelerinin sonucunda doğal seleksiyon yoluyla aşama aşama kazanılmış bir özelliktir.
Hürriyet’in haberinin kaynağı, Nature dergisi tarafından yayınlanan "Science Update" bültenidir. Ancak Hürriyet, Türk basınındaki evrimci haberlerin çoğunda olduğu gibi, haberin orijinalinin sadece bir kısmını aktarmış, evrim teorisi açısından pürüzlü gözüken kısmını ise atlamıştır. Oysa gerçekte "Sex drives birds apart" başlıklı haberde, söz konusu "kuşlar seksüel seçmeyle renklendi" iddiasına karşı çıkan bir bilim adamının da görüşleri aktarılmıştır:
"Bu çalışma tarafından ele alınmamış olan, ancak seksüel farklılıkları açıklayabilecek başka muhtemel sebepler de var" diyor Trevor Price. Price, San Diego’daki California Üniversitesi’nde kuş türlerinin farklılıkları üzerinde çalışıyor. Örneğin, karada yaşayan ve kavgacı bazı türler büyük seksüel farklılıklar gösteriyorlar, çünkü belki de daha büyük ve daha parlak erkekler, saldırganları daha çok caydırıyorlar ve daha fazla dövüş kazanıp daha fazla çiftleşebiliyorlar. Yine de, Price’a göre, bu popülasyonlar kendi içlerinde farklılıkları koruyorlar, çünkü bazen daha güçlü erkekler kavga etmekle meşgulken, daha gösteriţsiz erkekler çiftleşme için imkan bulabiliyorlar." ("Sex Drives Birds Apart: Promiscuity Makes Females Dull And Males Flashy", Nature Science Update, 13 March 2001,http://www.nature.com/nsu/010315/010315-5.html)
Görüldüğü gibi, bir başka evrimci bakış açısı, kuşların renkli tüylerine tamamen farklı bir "açıklama" getirmektedir. Ancak dikkat edilirse bu farklı açıklamaların hiçbiri, bilimsel delillere dayanarak geliştirilmiş birer tez değildir. Kuşların tüylerinin evrim mekanizmaları ile şekillendiğinin iddia edilebilmesi için, bu tüylerdeki şekil değişikliklerine yol açacak ancak bu arada canlıya başka bir zarar vermeyecek mutasyonların tanımlanması gerekir. Oysa bu yönde hiçbir bulgu yoktur; böyle bir mutasyonun mümkün olduğunu gösteren bir kanıt bulunmamaktadır. Dahası, bu gibi mutasyonların doğadaki frekansının hesaplanması, bunun popülasyon genetiği verilerine göre değerlendirilmesi ve bu yolla gerçekten böyle bir "evrim süreci"nin mümkün olup olmadığının hesaplanması gerekmektedir. (Buna benzer bir hesaplama İsrailli biyofizikçi Lee Spetner tarafından yapılmış ve Spetner, popülasyon genetiği verilerine göre tek bir türün bir başka türe evrimleşmesinin pratikte imkansız olduğu sonucuna varmıştır. bkz. Lee Spetner, Not By Chance, 1997, The Judaica Press, New York)
Evrimciler ise bu gibi gerçekçi hesaplamalarla değil, hayal ürünü senaryolarla konuya yaklaşmaktadırlar. Evrimin varlığını körü körüne kabul ettikleri için, bundan sonra önlerinde sadece "hangi senaryo" sorusu kalmakta, onlar da bu soruya hayal güçlerinin yardımıyla cevaplar aramaktadırlar. Bu nedenledir ki, canlıların kökeni konusunda birbirinden farklı pek çok evrimci senaryoya rastlamak mümkündür. Kuşların tüyleri mi renkli; o zaman Darwinizm bunu "renklilik doğal seleksiyonla seçildiği için böyle oldu" diye yorumlar. Bazı kuşların renkleri daha mı soluk; o zaman Darwinizm buna "renkleri soluk, çünkü doğal seleksiyon soluk olanları avantajlı kıldı" diye cevap verir. Her durum için doğal seleksiyon merkezli bir senaryo üretmek mümkündür. Ancak senaryolar sadece hayal gücüne dayanmaktadır.
Bu nedenle evrim teorisi, bilimsel bir gerçeklik değildir; Marksizm veya Freudizm gibi dogmatik bir yorum şeklidir. Bu gerçek, 20. yüzyılın en büyük bilim felsefecisi olarak kabul edilen Karl Popper tarafından önemle vurgulanmıştır. Popper, her üçü de 19. yüzyıl materyalizminin ürünü olan Darwinizm'in, Marksizm'in ve Freudizm'in, aynen astroloji gibi bilim dışında kalan bir öğreti olduğunu anlatır. Astroloji, yani yıldız falı, insanların davranışları ile yıldızların hareketleri arasında bir "ilişki" olduğunu varsayar ve sonra da yaşanan her olayı bu varsayıma göre kendince açıklar. Örneğin Salı günü hasta mı oldunuz? Astrolojiye inanan bir kişi, bunu "Jüpiter'in dünya üzerindeki etkisi"ne bağlayabilir. Ertesi gün iyileşirseniz, bu kez de Jüpiter'in etkisinin değiştiğini öne sürer. Her durum için, kendince bir "açıklama" getirir. Ama aslında bizzat bu "açıklamalar", astrolojinin bilimsel bir teori değil, tamamen dogmatik bir inanç olduğunu göstermektedir. Çünkü her durum için bir senaryo üretmek mümkündür, ama bu senaryoların doğruluğunu ve yanlışlığını test etme imkanı yoktur.
Evrimcilerin, insanın ve diğer canlıların kökenine dair ileri sürdükleri senaryolar da tamamen bu şekildedir. Kuşların kökeni hakkında Hürriyet gazetesinin dile getirdiği senaryo da buna dahildir .
Kendisini Darwinist bir önyargı ile şartlandırmayan, konuya akıl ve mantık yoluyla yaklaşan herkes ise, canlılardaki olağanüstü tasarımları bilinçsiz doğa mekanizmalarının ürünü olarak görmenin ne kadar saçma bir inanış olduğunu fark edecektir. Darwin dahi "... bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor." (Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 101.)" itirafında bulunmuştur. Bugün bilim, canlılıktaki tasarımın Darwin’in zamanında bilinenden çok daha kompleks olduğunu gösterdiğine göre, günümüz evrimcilerinin teoriye körü körüne bağlı kalmayı bırakıp "yaratılış gerçeği"ni görmeleri gerekmektedir.
Hürriyet’in sözünü ettiği konu, canlıların özelliklerinin evrimci bir önyargı ile yorumlanmasından ve bu yoruma dayalı senaryolar üretilmesinden başka bir şey değildir.
Söz konusu haberin konusu, Darwin’in 1871’de yayınlanan The Descent Of Man, And Selection In Relation To Sex (İnsanın Türeyişi ve Seksüel Seçme) adlı kitabında ortaya atılan tezdir. Darwin bu kitapta insanın kökenine dair bugün evrimcilerin bile dile getirmekten utandıkları ırkçı görüşler öne sürerken, bir yandan da canlılardaki bazı yapıların "seksüel seçme"nin eseri olduğunu iddia etmiştir. Seksüel seçme, bir hayvan topluluğundaki daha güçlü ve gösterişli bireylerin, karşı cins tarafından daha cazip bulunması ve bu yolla daha fazla üremeleri anlamına gelir. Örneğin bu mantığa göre, kimi erkek kuşların gösterişli renk ve desenleri, dişilerin daha gösterişli erkekleri tercih etmelerinin sonucunda doğal seleksiyon yoluyla aşama aşama kazanılmış bir özelliktir.
Hürriyet’in haberinin kaynağı, Nature dergisi tarafından yayınlanan "Science Update" bültenidir. Ancak Hürriyet, Türk basınındaki evrimci haberlerin çoğunda olduğu gibi, haberin orijinalinin sadece bir kısmını aktarmış, evrim teorisi açısından pürüzlü gözüken kısmını ise atlamıştır. Oysa gerçekte "Sex drives birds apart" başlıklı haberde, söz konusu "kuşlar seksüel seçmeyle renklendi" iddiasına karşı çıkan bir bilim adamının da görüşleri aktarılmıştır:
"Bu çalışma tarafından ele alınmamış olan, ancak seksüel farklılıkları açıklayabilecek başka muhtemel sebepler de var" diyor Trevor Price. Price, San Diego’daki California Üniversitesi’nde kuş türlerinin farklılıkları üzerinde çalışıyor. Örneğin, karada yaşayan ve kavgacı bazı türler büyük seksüel farklılıklar gösteriyorlar, çünkü belki de daha büyük ve daha parlak erkekler, saldırganları daha çok caydırıyorlar ve daha fazla dövüş kazanıp daha fazla çiftleşebiliyorlar. Yine de, Price’a göre, bu popülasyonlar kendi içlerinde farklılıkları koruyorlar, çünkü bazen daha güçlü erkekler kavga etmekle meşgulken, daha gösteriţsiz erkekler çiftleşme için imkan bulabiliyorlar." ("Sex Drives Birds Apart: Promiscuity Makes Females Dull And Males Flashy", Nature Science Update, 13 March 2001,http://www.nature.com/nsu/010315/010315-5.html)
Görüldüğü gibi, bir başka evrimci bakış açısı, kuşların renkli tüylerine tamamen farklı bir "açıklama" getirmektedir. Ancak dikkat edilirse bu farklı açıklamaların hiçbiri, bilimsel delillere dayanarak geliştirilmiş birer tez değildir. Kuşların tüylerinin evrim mekanizmaları ile şekillendiğinin iddia edilebilmesi için, bu tüylerdeki şekil değişikliklerine yol açacak ancak bu arada canlıya başka bir zarar vermeyecek mutasyonların tanımlanması gerekir. Oysa bu yönde hiçbir bulgu yoktur; böyle bir mutasyonun mümkün olduğunu gösteren bir kanıt bulunmamaktadır. Dahası, bu gibi mutasyonların doğadaki frekansının hesaplanması, bunun popülasyon genetiği verilerine göre değerlendirilmesi ve bu yolla gerçekten böyle bir "evrim süreci"nin mümkün olup olmadığının hesaplanması gerekmektedir. (Buna benzer bir hesaplama İsrailli biyofizikçi Lee Spetner tarafından yapılmış ve Spetner, popülasyon genetiği verilerine göre tek bir türün bir başka türe evrimleşmesinin pratikte imkansız olduğu sonucuna varmıştır. bkz. Lee Spetner, Not By Chance, 1997, The Judaica Press, New York)
Evrimciler ise bu gibi gerçekçi hesaplamalarla değil, hayal ürünü senaryolarla konuya yaklaşmaktadırlar. Evrimin varlığını körü körüne kabul ettikleri için, bundan sonra önlerinde sadece "hangi senaryo" sorusu kalmakta, onlar da bu soruya hayal güçlerinin yardımıyla cevaplar aramaktadırlar. Bu nedenledir ki, canlıların kökeni konusunda birbirinden farklı pek çok evrimci senaryoya rastlamak mümkündür. Kuşların tüyleri mi renkli; o zaman Darwinizm bunu "renklilik doğal seleksiyonla seçildiği için böyle oldu" diye yorumlar. Bazı kuşların renkleri daha mı soluk; o zaman Darwinizm buna "renkleri soluk, çünkü doğal seleksiyon soluk olanları avantajlı kıldı" diye cevap verir. Her durum için doğal seleksiyon merkezli bir senaryo üretmek mümkündür. Ancak senaryolar sadece hayal gücüne dayanmaktadır.
Bu nedenle evrim teorisi, bilimsel bir gerçeklik değildir; Marksizm veya Freudizm gibi dogmatik bir yorum şeklidir. Bu gerçek, 20. yüzyılın en büyük bilim felsefecisi olarak kabul edilen Karl Popper tarafından önemle vurgulanmıştır. Popper, her üçü de 19. yüzyıl materyalizminin ürünü olan Darwinizm'in, Marksizm'in ve Freudizm'in, aynen astroloji gibi bilim dışında kalan bir öğreti olduğunu anlatır. Astroloji, yani yıldız falı, insanların davranışları ile yıldızların hareketleri arasında bir "ilişki" olduğunu varsayar ve sonra da yaşanan her olayı bu varsayıma göre kendince açıklar. Örneğin Salı günü hasta mı oldunuz? Astrolojiye inanan bir kişi, bunu "Jüpiter'in dünya üzerindeki etkisi"ne bağlayabilir. Ertesi gün iyileşirseniz, bu kez de Jüpiter'in etkisinin değiştiğini öne sürer. Her durum için, kendince bir "açıklama" getirir. Ama aslında bizzat bu "açıklamalar", astrolojinin bilimsel bir teori değil, tamamen dogmatik bir inanç olduğunu göstermektedir. Çünkü her durum için bir senaryo üretmek mümkündür, ama bu senaryoların doğruluğunu ve yanlışlığını test etme imkanı yoktur.
Evrimcilerin, insanın ve diğer canlıların kökenine dair ileri sürdükleri senaryolar da tamamen bu şekildedir. Kuşların kökeni hakkında Hürriyet gazetesinin dile getirdiği senaryo da buna dahildir .
Kendisini Darwinist bir önyargı ile şartlandırmayan, konuya akıl ve mantık yoluyla yaklaşan herkes ise, canlılardaki olağanüstü tasarımları bilinçsiz doğa mekanizmalarının ürünü olarak görmenin ne kadar saçma bir inanış olduğunu fark edecektir. Darwin dahi "... bir tavuskuşunun tüylerini görmek, beni neredeyse hasta ediyor." (Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 101.)" itirafında bulunmuştur. Bugün bilim, canlılıktaki tasarımın Darwin’in zamanında bilinenden çok daha kompleks olduğunu gösterdiğine göre, günümüz evrimcilerinin teoriye körü körüne bağlı kalmayı bırakıp "yaratılış gerçeği"ni görmeleri gerekmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder